Yaşam

Afetlere karşı hazırlıklı olmak kolektif korkuyu azaltıyor!

Bu tür afetlerden sonra kolektif bir korku gelişebildiğini kaydeden Prof. Dr. Erdoğan, “Uzun vadede toplumun bir kısmında sürekli bir kaygı halinin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle de bu kaygıya karşı, nasıl bireysel terapiler var, bir çeşit toplumsal terapilerle bunun çözülmesi gerekiyor. Eğer biz hazırlıklı olursak o zaman bu kolektif korku zaman içinde azalabilir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, 6 Şubat depremlerinin yıldönümü dolayısıyla depremlerin sosyolojik etkilerini değerlendirdi.

Geçen yıl insanlar daha öfkeliyken bu yıl bu durum aşılmış!

Prof. Dr. Barış Erdoğan, depremin 2. yıldönümünü dolayısıyla Hatay’da olduğunu ve ilk depremin meydana geldiği gece saat 04.17’de bir anma gerçekleştiğini ifade ederek, “Geçen sene de ben buradaydım. Geçen seneye göre fark ne dersiniz? Bir kayıptan sonra bir yas süreci yaşanır ya, onun da belli evreleri vardır. Geçen yıl insanlar daha öfkeliyken bu yıl artık bu durum daha aşılmış. Hala acılar tabii ki ama durumun daha kabullenildiği, artık geleceğe yönelik insanların bakmaya başladığı bir havayı açıkçası sezdiğimi söyleyebilirim.” dedi.

Depremlerle, deprem yönetmelikleriyle mücadele edilebilir

Bu değişimi değerlendiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:

“Öncelikle deprem dediğimiz şey bir doğal afet ve doğal afetler insanları zengin, fakir ya da şu dinden, bu dinden diye ayırmıyor. Herkese karşı aynı şekilde davranıyor. Ama bu doğal felaketleri bizlerin algılayışı toplumdan topluma, kültürden kültüre değiştiğini görüyoruz. Tabii bizim de Türk toplumu olarak kendimize has birtakım özelliklerimiz var ve biz de onu o haliyle algıladık ve algıladığımız şekilde bazen iyi yanları da oldu, kötü yanları da oldu diyebilirim. Aslında depremlerle, deprem yönetmelikleriyle mücadele edilebilir, birtakım tedbirler alınabilir. Ama insani boyut açısından baktığımızda kimi kültürlerde ‘bize bir şey olmaz’ ya da bazı yasaları gözden kaçırmak, yapmamak, etmemek, bundan ders almamız gerektiğini bir kez daha gördük.”

Halk kısa sürede örgütlenerek deprem bölgelerine hızla yardım etti

Deprem sonrasında toplumsal dayanışmanın ülkede ne kadar güçlü olduğunun bir kez daha görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Sosyal bağlarımızın kuvvetli olması sayesinde, halkımızın kısa sürede örgütlenerek deprem bölgelerine hızla yardım ettiğini gördük. Bu açıdan sevindiriciydi. Ama tabii afetler sonrasında toplumlarda görülen birtakım sorunlar da ortaya çıkıyor ya da var olan sorunlar daha da ön plana çıkabiliyor. Göç, işsizlik, bazı sosyal eşitsizliklerin ortaya çıkmış olması gibi… Ama burada esas önemli olan nokta şu: Birtakım toplumlar daha kırılgandır. Bu felaketler başlarına geldiği zaman dağılırlar, giderler ama kimi toplumlar ise birbirlerine bağlılıkları daha güçlüyse felaketler o kırılganlığı tam tersine çevirir, bağlar arasını güçlendirir. Bizde bu bağların daha güçlü olduğunu açıkçası gördük. Hiç mi sorunlar olmadı? Elbette ki sorunlar oldu. Ama işte toplumsal dayanıklılık dediğimiz konu var. Bunun güçlü olduğuna ama bunun daha da güçlendirilebileceğini bu deprem, bu felaket bize gösterdi.” diye konuştu.

Biz bir deprem ülkesindeyiz, hazırlıklı olmalıyız!

Bireysel ve toplumsal olarak yapılması gereken hazırlıklara da işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları anlattı:

“Toplumun bilincinin arttırılması gerekiyor. Afet eğitiminin verilmesi, sosyal dayanışma ağlarının oluşturulması gerekiyor. Toplumsal farkındalık kampanyaları yapılmalı. Burada hem kamunun hem sivil toplum kuruluşlarının oynayacağı roller kilit rolde. Özellikle, ilkokul çağlarından itibaren çocuklar bu bilinçle yetiştirilmeli. Biz bir deprem ülkesindeyiz. Bu felaketi ülkemizin maalesef birçok yerlerinde bugün yaşamasak yarın tekrar yaşayacağız. Bütün bilim insanları, bilim bunu gösteriyor. Demek ki biz buna hazırlıklı olursak yaralarımız, alacağımız acılar bu kadar büyük olmayacak. Bu iki türlü. Bir; deprem vurduğu anda evet birtakım zararlar olacak. Belki binalar zarar görecek, insani kayıp yaşayacağız. Ama bunları minimuma indirmek mümkün. İkincisi bu yaralardan sonra hızlı bir şekilde toplanmak önemli. İşte toplumsal dayanıklılık derken bunu dile getirmek istiyorum. Dayanıklı olmalıyız. Krizler insanları kırar, toplumları kırar, bir yaradır, bir travmadır. Ama bundan hızlı şekilde çıkabilmek de önemli bir beceridir, yetenektir. Bunun için de afet öncesi bireysel hazırlıkların yapılması çok önemli. Kişi olarak kendi güvenliğimizi, ailemiz için güvenlikleri almalıyız. Deprem hazırlıklarımızı yapmalıyız. Hatta ilk 72 saatin uzmanlar çok önemli olduğunu söylüyorlar. Yani herhangi bir devlet ya da sivil toplum yardım olmadan ilk 72 saati geçirecek hazırlığımızı hepimiz yapmalıyız. Ama onun ötesinde o 72 saatten sonra da işin içine toplumsal hazırlıklar giriyor. Toplumun üyelerinin bilinçlendirilmesi, altyapı projelerinin gerçekleştirilmesi, afet plan ve yönetimin yapılması ama aynı zamanda da bunun tatbik edilmesi için de insanların bilgilendirilmesi, her an hazırlıkların yapılması çok önemli.”

Afetlere hazırlıklı olursak o zaman kolektif korku zaman içinde azalabiliyor

Bu tür afetlerden sonra yaşananlara da dikkat çeken Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Kısa vadede gördüğümüz gibi bir göç dalgası yaşandı, yaşanıyor. İnsanlar yıllardır alışık oldukları kentlerini bırakıyorlar, evlerini bırakıyorlar. Sadece bıraktığınız bir ev değil, aslında yıllarca kuşaklar boyu yarattığınız, size miras kalan bir kültürel yapıyı, dayanışma ağlarını bırakıyorsunuz. Bu insanlar üzerinde büyük bir tahribat yaratıyor ve bundan da en fazla yaşı daha büyük olanlar etkileniyor. Gençler gittikleri yerlere çok daha kolay uyum sağlayabiliyorlar. Bazen kurumlara karşı güven kaybı ortaya çıkabiliyor. Bu önemli bir sorun çünkü birbirimize güvenmek zorundayız. Diğer taraftan göç ya da kayıplarla beraber ekonomik sorunlar, işsizliğin ortaya çıkması gibi sorunlar var. Bunlar belki kısa ve orta vadede çözülebilecek sorunlar. Ama tabii ki bu depremler aynı zamanda kolektif hafızaya da kazınıyor. Bir kolektif korku da zaman içinde yaratabiliyor. Uzun vadede toplumun bir kısmında sürekli bir kaygı halinin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle de bu kaygıya karşı, nasıl bireysel terapiler var, bir çeşit toplumsal terapilerle bunun çözülmesi gerekiyor. Eğer biz hazırlıklı olursak o zaman bu kolektif korku zaman içinde azalabilir.” şeklinde konuştu.

Afet anında bizler tek başına her şeyin üstesinden gelemeyiz!

Devletin, yerel yönetimlerin, sosyal hizmetlerin, destek ağlarının toplumdaki etkilerinin de altını çizen Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle konuştu:

“Biz birey olarak bir yere kadar çevremize, kendimize yardım edebiliriz. Bizler tek başına her şeyin üstesinden gelemeyiz. Bireysel olarak ben depreme karşı ya da diğer felaketlere karşı birtakım tedbirlerimi alabilirim. Evimi iyi yapabilirim. Çok mükemmel bir yerde de yaşayabilirim ama deprem olduğu zaman eğer kaliteli su yoksa, kanalizasyon sistemi gittiyse, yemek, iaşe vesaire bir yerlere ulaşmıyorsa tek başına ben kendimi kurtaramam. Bu da şunu gösteriyor ki biz depreme sadece bireysel olarak değil kurumlarla beraber katılmalıyız ve o kurumlara da güven duymalıyız. Kurumlar da bireylere güven duymalı. Bu karşılıklı bir etkileşim ve iletişim. Çünkü güvenin olduğu yerde bütün insani ilişkilerde olduğu gibi geleceğe yönelik kaygılar azalır. Kaygılar azaldığı zaman insanlar daha özgüvenle hareket ederler, elindekini daha kolay paylaşırlar, birbirlerine daha fazla yardım ederler. Çünkü kaygı varsa ya da korku varsa, insanlar çoğu zaman daha savunmacı olurlar, daha fazla içine kapanıyor ve bu da sosyal dayanışma ağlarının zayıflamasına neden olur. O yüzden hepimizin birbirimize güvenmesi ve bu güveni tesis edecek ortamın bu tip felaketler meydana gelmeden önce oluşturulması gerekiyor. Biz eğer hazırlıklıysak, birbirimize karşı güvenimiz varsa, kurumların karşı güvenimiz varsa bu felaketler sonrası acılar çok çok daha az olur ve geleceğe karşı da çok daha ümitli bakarız.”

Medya deprem öncesi ve sonrasında toplumu bilgilendirmeli

Medyanın oynadığı role de değinen Prof. Dr. Erdoğan, “Deprem öncesi ve sonrası toplumu bilgilendirme, farkındalık sağlama açısından çok önemli bir role sahip medya. Ancak özellikle bütün felaketler sonrası haberlerin abartılı veya yanlış verilmesi de toplumda paniğe ve stresin artmasına yol açabilir. O yüzden medyanın doğru ve güvenilir bilgi sağlaması kriz yönetiminde önemli bir faktör. Çünkü medyanın vereceği herhangi bir yanlış bilgi toplumun hem moralini bozabilir hem deprem ile ilgili ya da diğer felaketlerle ilgili yardım faaliyetlerinin aksamasına neden olabilir. Ana akım medyada çok büyük sorun çıkmıyor ama sosyal medyalar sorun yaratabiliyor. Çünkü buralarda hiçbir filtrelenme olmadığı için herkes istediğini istediği gibi yayabildiği için özellikle de günümüzde yapay zeka gibi teknolojilerle sahte görüntülerin yaratılarak yayılması söz konusu olabiliyor.” dedi.

Dayanışma kültürü yardımla güçleniyor

Prof. Dr. Barış Erdoğandeprem sonrası dayanışma kültürüne işaret ederek, “Dayanışma kültürü topluluk üyelerinin birbirine yardım etmesiyle güçlenir. Bu süreç de sosyal bağları kuvvetlendirir ve toplumun daha dirençli hale gelmesini sağlar. Ancak bu dayanışmanın devamlılığı güven ve iş birliğine dayalı bir sosyal yapı ile mümkün. Bu sosyal yapıyı her gün her gün yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Yani bir gün bile bırakmamamız gerekiyor. Eğer bunları yaparsak biz felaketlere karşı, depremlere karşı çok daha toplumsal dayanıklılığı güçlü bir toplum olarak, millet olarak yolumuza devam ederiz.” şeklinde sözlerine son verdi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu